Gece yarısını çoktan geçti saat içimdeki acıyla uyandım geçmişe sürükledi beni rüzgarın uğultusu. Başımdaki duman yüreğimdeki sızı geçmek bilmiyor…
Yazılan bir eski mektubun tüm harfleri tüm cümleleri saatlerce, aylarca, yıllarca okunur mu? Gözlerinin önünden gitmez mi? O sararmış, buruşmuş ve defalarca yırtıp atmaya koklarken bantlanır mı? Kaç kez bantladım unuttum atılsa da beynimde yüreğimde de atılabilir mi?…
Artık dolunay gecelerini sevmiyorum. Dolunayın şekli artık beni mutlu etmiyor. Ağlamalı oluyorum hep yüreğim acıyor…
Ne kıslar ne yazlar ne baharlar geçti benim içime hiç güneş doğmadı. Kalbim hep karlı o kar erimeyecek. Hiç erimezmiydi yıllardır olmuyor ne kadar savaşsam da kendimle olmuyor.
Keşke buruşturupta atmaya çalıştığım bir mektup olsaydı. Özlemin hasretin bir an dinseydi de unutmaya korktuğum bakışını unutabilseydim. İçime de yağmurlar yağsaydı da bende kendimi sende unuttuğum beni alabilseydim. Gönlüm başka bir dolunay gecesine çarpsaydı da seni hilal aya verseydim.
Bu şehir beni boğuyor artık…
Nefes almak bile külfetli geliyor. Beni çıkar bu dolunay gecesinden.
12.05.2015
Seher AK